Perşembe, Aralık 30

Erzincan yolları soğuk!

Bugün Erzincana gidiyorum.. Şapka almayı unutmama lazım. Oğuz Bey'in yemin törenini kaçırıyorum Ankara'dan kalkan uçağın saatinden dolayı; ama en azından kardeşimi alıp dışarı çıkarabilicem ve yeni yıla birlikte gireceğiz.. Siparişleri çantada. Bakırcıları gezmek gibi bir hayalim var..

Erzincan yolları soğuk!

Bugün Erzincana gidiyorum.. Şapka almayı unutmama lazım. Oğuz Bey'in yemin törenini kaçırıyorum Ankara'dan kalkan uçağın saatinden dolayı; ama en azından kardeşimi alıp dışarı çıkarabilicem ve yeni yıla birlikte gireceğiz.. Siparişleri çantada. Bakırcıları gezmek gibi bir hayalim var..

Salı, Aralık 28

hayatimda gittigim en eglenceli dugun


gecen haftasonu istanbulda gittigim aslicigimin ve gunescigimin dugunuydu... Menu harikaydi, dekorasyon superdi ve djden, shotlara her sey dusunulmustu... Sevgili arkadaslarima bir omur mutluluklar diliyorum!!!

istanbul donusu




abant cikisindan ciktik ve oralarda biraz gezindik... Cok guzel yerler gorduk, irlandadaymisiz gibi hissettim kendimi.. Oralar tam haftasonu evi alinacak yerlermis, onu farkettim.. Haftasonu kitaplari filmleri yanima alip oraya gitme hayalleri kurdum, hosuma gitti..

Donuste ali bizi yurdaer restorana goturdu sagolsun, ordek sarmalari, tiritli yahniler, visneli yaprak sarmalari derken midemiz bayram etti. Bir kez daha tesekkurler alicim ve zeynocum!

Cuma, Aralık 24

sisli puslu ankara



zeynolarin evinden manzara.. Bisey goremediniz di mi?.. Cunku birkac gundur ankaranin yuksek yerleri boyle sisli! Oysa daha dun cikrikcilarda hava gunluk guneslikti... Oltu kebabin tadina doyulmuyordu :)

Perşembe, Aralık 23

adanadan cep telefonuma takilanlar

Nehir Kenarındaki Hacı Sabancı Camii. Türkiye'nin en buyuk camisiymiş...

Tren Garı - aynen İskenderiye Tren Garı'nı andırıyor...

Adana havaalanı bence dunyanın en sirin havaalanı - Gainesville'den bile şirin! Bir de o kuleyi kiremit değil de pastel yeşil ya da sarıya boyasalarmış tam olacakmış!

Salı, Aralık 21

adana

Pazar, Aralık 19

bekarliga veda...



dun gece aslicigimizin bekarliga vedasi icin miahanedeydik.. Miahane bahane, eglence sahane diye gittik, ama yine de cok zor oldu eglenmek.. Ya da belki bazilarimizda, ben de dahil, mekanin ses sistemini, kotu sarkicisini kaldiracak kafa yoktu... Ama aslicik eglendi, minik dugagiyla 1 hafta sonra olacaklarin bir provasini yapti.. Umarim dugunde sandalyelerin ustune cikip dans etmez :)
Bu aralar seyhata plani cok, adana, dugun icin istanbul, ve oguzcugun yemin toreni icin yilbasinda erzincan.. Yilbasinda erzincanda olacagimi soylemis miydim :)

Çarşamba, Aralık 15

la flambeé Ankara

Dün gece birkaç arkadaşım ile Ankara'da yeni açılan La Flambeé adlı Fransız restoranının denedik. Yeri birazcık karışık - ancak şöyle diyebilirim, Trilye'nin üstü. Trilye nerde derseniz, onu da siz öğrenin derim.. Ya da verdiğim linkten sitesine girip anlamaya çalışın.

La Flambeé'nin menüsü gayet sade. 5 başlangıç ve 5 ana yemek var. Tabi bir de tatlılar... Bunlar günlük değişebiliyor.. Fransızca bilmeyenlere gelip menüyü fransızca okuyorlar ve yemekleri anlatıyorlar.. Ben füme kaz ciğerli salata yedim, sonra Beef bourguignon paylaştım ve son olarak da sufle glacé yedik - grand mariner ve mandalinalı..

Ekmekleri harika! Ben kendiniz mi yapıyorsunuz diye sorunca hayır Migros'tan alıyoruz dediler. Ekmeğin yanında tereyağı getirmemişlerdi. Biz istedik. Belki onu alışkanlık haline getirirler.. Ama tereyağı gelmezde mutlaka isteyin - fransız yemneklerinin tadı tereyağ ile çıkıyor!

Aramızda Filet mignon yiyenler de oldu - ve filet mignonu resimde gördüğünüz bu şöminenin ateşinde pişirdi şef.. Bir diğer güzel şey de şefin sürekli etrafta dolaşması, müşterilerle sohbet etmesi.. Gelip yemekleri anlatması...

Yemekler bence harikaydı! Herkese göre bir mutfak değil Fransız mutfağı; ancak değişik şeyler tatmak isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir yer.. Fiyatlar yemek başına 30-40 TL arası değişiyor - ama porsiyonlar büyük ve rahatlıkla paylaşılabilir.. Şarapların şişesi 75, kadehi 15 TL. Ucuz bir yer değil la flambeé, ama Recep Usta'da bile adam başı en az 50 TL verildiğini düşünürseniz - içkisiz - kesinlikle denemeye değer derim..

bu hafta

Uzun süredir ilk defa Aralık başında böyle kar yağdığını gördük ankara'da. Mutlu olduk tabii.... Ancak bir süre sonra hayatımız çok zorlaşmaya başladı. Mesela kar lastiğim olmadığı için arabamı çıkaramadım ve taksiye para vermekten param bitti. Sonra bu hafta düzenlediğimiz uluslararası bir toplantıya çizmeler ile katılmak zorunda kaldım çünkü bizim ofisin önü bile buzdu. Baktım ki bu karın bana verdiği zarar yararından çok, erimesi gerektiğine karar verdim...

Ancak karın şöyle bir faydası oldu - hepimizi yılbaşı havasına soktu. Dün gece minik çam ağacımı kurdum, mumlar yaktım ve evde yılbaşı ruhunu yarattım!

Pazar, Aralık 12

dünkü kardan sonra


Evimin önü!

Buyrunuz... Kar topu savaşına beklerim!
Bir de ben şu anda ofisteyim.. Ben bile anlamadım bunun nasıl olduğunu...

Cumartesi, Aralık 11

her yerde kar var...


annemlerin evindeki odamin bu sabahki manzarasi...

Çarşamba, Aralık 8

bu aksam zeynolarda...

uzun suredir yapamadigimiz ev keyfini yaptik.. Zeynolarin yeni evinin mutfagi cok eglenceli, evdeki yemekler de harikaydi! Iyi oldu, iyi...

Salı, Aralık 7

ev hediyesi!


ilk minik ev hediyemi zeyno getirmisti.. Bugun de cerencim ofiste beni heyecanla yanina cagirdi ve acmam icin bir paket verdi bana...

Beni terk edip annemlerle yasamayi secen melosh hanimin anisini yasatmak icin bana kedili yastiklar almis kendisi... Bayildim bu yastiklara! Ah bir de melo eve donse :)

yerleşik düzene bir türlü gecememek


Dün öğrendim ki Brüksel'deki eşyalarım Ocak ortası gibi İstanbul'a gelecekler. Biz de babam ile arabaya atlayıp gidip alacağız İstanbul'dan. Neler gelecek bilemiyorum, toplam 14 kutu etmiş.. Bakalım içlerinden neler çıkacak!

İnsanın eşyalarının dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olması, neyin nerde olduğunu, hatta nelerinin olduğunu bile bilmemesi çok yorucu bir şey.. Bir türlü yerleşik düzene geçememek de aynı şekilde.. Kendime açık mavi bir Kitchen Aid alıp yerleşik düzen bayrağı çekmek istiyorum artık!!

Ocak ortasını iple çekiyorum!

Cuma, Aralık 3

Melosh Hanım'ın son halleri


Melosh benle olmasa da sevgili kardeşim sağolsun Melosh'un çok güzel birkaç fotografını çekmiş. Ben de sizlerle paylaşıyorum! Cuma şekeri olsun bunlar

Pazartesi, Kasım 29

Evde ustalar

Bu sabah 8:30'da evimi boyamaya gelecek ustalar sabah saat 7:55'te kapımdalardı. Hep tam tersi olmaz mı yaa? Ustalar gelmez, arayıp nerde kaldınız diye sorulur.. Ben pijamalarımla yataktan kalktım, bana bir 10 dakika izin verin dedim, giyinip insana benzedikten sonra kapıyı açıp onları içeri aldım, ben de 5 dakika falan durup kaçtım :)

Evim, şu an hakim olan koyu bir sütlü kahve rengi ve kasvetli ruh halinden bembeyaz bir boya sayesinde sütten çıkmış ak kaşığa dönecek.. En azından umutlar bu yönde! Annemler öğlenden sonra bir kontrol ziyaretinde bulunacaklar..

Eve hızla alışıyorum. Pazar günü sevgili kardeşim Oğuz ile spor merkezinin altını üstüne getirdik. Squash oynadım hayatımda ilk kez ve şu an kolumda hafif bir ağrı olsa da çok eğlendim.. Ordan çıkıp kuaföre gittik Zeyno ile ve kahküllerime yeniden kavuşmanın heyecanını yaşıyorum bugün..

Herkese hayırlı bir hafta diliyorum!

Cuma, Kasım 26

Melosh ile ilgili gercekler...

Evet su anda Melosh kagit uzerinde beni terk etmis ve annemlerin evindeki konforlu yasami tercih etmis pis ve nankor bir kedi gibi gozukuyor olsa da, itiraf etmem gerek ki bu dogru degil...

Meloshun artik benle yasamak istemedigini' bu evi sevmedigini soylerken onemli bir gercegi anlatmayi unuttugumu fark ettim.. Ve biraz da olsa kendisinin hakkini yedim sanirim!

Bayramdan onceki hafta cumartesi gunu Melosh bendeydi. Her sey yolunda giderken bir anda ikimiz de canim disindan gelen bir kedi sesi ile irkildik! Ben hemen kosup baktim, Melosh ise icerdeki odaya, yatagin arkasina saklanmaya gitti.

Camin hemen onunde duran kedi meloshun 2 kati' tekir bir erkek kediydi. Boynunda bir tasmasi vardi ve ne kadar ona Meloshun kisir oldugunu ve kendisine bir faydasi olmayacagini anlatmaya calissam da beni dinlemeyip aci aci miyavlamaya devam etti. Benim kediyi konusarak gitmeye ikna etme cabalarim karsisinda caresiz kalan melosh is basa dustu deyip kosarak geldi ve kediye saldirdi. Daha dogrusu cama carpti! Gummm diye.. Sonra bir daha.. Bir Melosh tissliyor, bir disardaki erkek kedi.. Ben Meloshu sakinlestirmeye calistikca da daha da hiddetleniyor, uzaklasip kosarak gelip yine cama carpiyor...

Sonunda kedime bir sey olacak sandigim icin guvenlik'i aramak zorunda kaldim. Sitede baska bir kedi olmadigini ogrendim. Yani o disardan gelmis bir kediydi. Guvenlik, biz simdi onu kovariz dedi bana. Tabi sitede hic olay olmadigi icin 3 guvenlik ellerinde led fenerler ile geldiler ve kediyi kacirdilar.. Sonra da beni arayip kedinin gitmis gibi gorundugunu, ama yine de temkinli olup cami acmamam gerektigi konusunda beni uyardilar.. Nacizane tavsiyemiz diyerek :)

Tabi butun bu olanlar Melosh icin cok fazlaydi. Gecenin kalanini yatagin arkasinda saklanarak gecirdi ve bana kesinlikle bu evde kalmak istemedigine dair cok kesin ve net bir mesaj vermis oldu! Simdi annemlere gittigimde onu yanimda getiririm diye bana meraba bile demiyor gelip.. Sevmeye calisinca da uzaklasiyor.. Cok uzuluyorum aslinda, ama annemlerin yaninda mutlu oldugunu bildigim icin bencillik yapip onu alp getirmiyorum!

Ne kadar dayanicam boyle ayri gayri onu da bilmiyorum ya neyse...

Perşembe, Kasım 25

bir günde 2 yazı - neler oluyor :)

Gazeteleri okuyordum. Bilindik gündemdeki konular.. Her şeyin ucu açıkta kalıyor gibi.. AİHM'e kaç dava daha gidecek acaba Türkiye'den.. Zaten geçen yıl en çok dava gönderen ülke bizdik yanılmıyorsam.. Bu rekoru kolay kolay bırakacak gibi de durmuyoruz bu gidişle..

Neyse, Kürşat Başar şu son günlerde gazetelerde side issue olarak tartışılan beyaz türk kavramı hakkında yazmış. Bu kavramın zenciler olmadan bir anlamı olmadığından falan bahsetmiş. Yazdığı her şeye katılmıyorum. Bence her zaman her ülkde bir dominant coalition olmuştur, gücü elinde tutan, ülkeyi ve kurumları yöneten, finansal güce sahip.. Türkiye'de son 10 yıldır bu etkili tabaka kaymakta.. Kontrol de, para da, iktidar da..

Onların hayat tarzı ve bizim hayat tarzımız diye bir şey var artık ülkemizde.. Bizim içinde bulunduğumuz, bizim gibi düşünen yaşayan insanlar gittikçe bir azınlık haline geliyorlar. Ülkeden kaçıyorlar, seslerini çıkarmıyorlar.. Falan filan.

Kürşat Başar değişen bu güç dengesinden de bahsetmiş. İlginç bir cümlesi var o yazıda:
"Geçmişte bütün dünyada genel eğilim, yüksek kültür düzeyine sahip insanlara öykünmekti. Günümüzde artık böyle değil. İnsanlar hangi sınıftan olurlarsa olsunlar kendi yaşam biçimlerini savunuyor ve onu önemsiyor."

Belki bazılarına elitist gelecek bu yaklaşıma ben de katılıyorum biraz.. Hayatta özenilecek bazı şeyler vardır ve herkesin hayatı, yaşam tarzı, düşünceleri öykünecek seviyede değildir. İnsanlara yol göstermek, hedefler sunmak, iyi ve güzeli anlatmak öğretmek önemlidir..

Herkes kendini öykünülecek sanıyorsa, bugünlere gelmemiz de normaldir demektir!

ilham perim geri geldi!

Hahahaha! Hem de bu çok kolay oluverdi.. Dün Brüksel'de yaşayan sevgili arkadaşım Gazme'den gelen bir telefonmuş benim ilham perim.. 17sinde Adana'ya geliyoruz, o haftasonu dolu oluruz; ama hafta içi gel dedi Gamze. Olur dedim. Bu sabah da ilk iş rezervasyones yaptırdım!!!

20si öğleden sonra gidiş, 22si öğleden sonra dönüş!

23'ünde Ankara'da olurum, uyuyup dinlenmece.

Herhalde 24'ünde falan da Zeynocum ve Alicim ile istanbul yolcusuyuz; Aslı ve Güneş'in düğünü için. 24, 25, 26 istanbul desek, zaten geliyor yeni yıl...

Yeni yıl için beklentilerim yüksek. Hala bekliyorum.. Bazı şeyler bu haftalarda kesinleşecek.. Heyecanlar, bekleyişler...

Çarşamba, Kasım 24

ilham perim, nerdesin?

Bayram tatili, tatile alıştıktan sonra yeniden işe başlama depresyonu, havaların 1 günde yazdan kışa dönmüş olması, havanın kuruluğundan her yanımın kuruması - kaşınmam- ve artık kabuk tutmuş yaralara sahip olmam, sonunda yağmur yağdı diye ne kadar sevinsem de sabahtan beri yağan yağmurun kasveti, melosh hanımın yeni evimi hiç sevmemesi ve artık benimle yaşamak istemesi, arkadaşlarımla istediğim kadar görüşememek, istediğim kadar uyuyamamak, istediğim kadar spor yapamamak, istediğim siyah az topuklu ya da babet ayakkabıyı bulamamak falan filan gibi saçma sapan dertlerim var, insanların dertlerinin yanında dert demeye utanacağım - biliyorum..

Ama içim sıkkın, bıkkın, ruhuma bir kasvet çöktü. Bunaldım, daraldım.. Keşke bayramda birkaç gün bir yere gitseydim sanki.. Bir değişiklik mi olurdu, iyi mi gelirdi.. Benim dertlerim de bunlar napayım, bu kadar sığ ve hayatı boş bir insanım...

Pazartesi, Kasım 22

post-bayram sendromu

Bayramda bir yere gitmemiş olmama rağmen pazartesi sabahı erken uyanmak, kalkıp hazırlanıp işe gelmek ne zor geldi anlatamam.. 9 günlük tatil çok fazlaymış.. İnsanın bütün alışkanlıkları değişiveriyor. Bir de hava da öyle bir değişmiş ki - dün günlük güneşlik, 20 derece falan olan hava bu sabah eksi 2 falandı herhalde. Bir de gıpgriydi..

Kış geldi sanırım.. Hadi yaz gelsin artık!!!

Pazartesi, Kasım 15

bayram

Bugün tatil olan birçok işyerinin aksine biz bugün çalışıyoruz; ama en azından yarım güncük! Bundan sonra 6 günlük bir tatil bizi bekler..

Ah şu tatiller olmasa hayat hiç çekilmezdi...

Çarşamba, Kasım 10

Atatürk'ü layık olduğu şekilde anabilmek

Üstünde yaşadığı, sayesinde bu şartlara gelebildiği önderini bile anmaktan aciz, nankör insanların yaşadığı bir ülkede yaşamak insanın kalbini kırıyor.. Saat 9:05te saygı duruşunda durmak, bir dakikalığına onu anmak putlaştırmak, tapınmak, hatta faşistlik olarak nitelendirilebiliyor artık bu ülkede..

Öldüğü gün tüm ülkeyi yasa boğan, bu kadar yürekten sevilen, bu kadar ileri görüşlü ve kendini böylesine ülkesine adamış bir öndere sahip olduğumuz için gurur duyuyorum...

Onun değerini bilemeyenleri, büyüklüğünü göremeyenleri hatta reddedenleri de kendi örümcek kafalarına havale ediyorum. Hak ettikleri bir dünyada yaşasınlar, Ne halleri varsa görsünler!

Pazar, Kasım 7

dedemin ev hediyeleri

Bugun Babanem ve dedemi ziyaret ettim. Dedeme kendi evime tasindigimi soyleyince cok heyecanlandi ve hemen nelere ihtiyacin var diye sordu.. Ilk hicbir sey gerekmiyor, her seyim var dedim. Ama o ac bakalim dolaplari deyince tabi bazi seyler benle geldiler evime..

Mesela bu komik peynir tabagi.. kendisini kullanmayi heyecanla bekliyorum. Bir de hayatimin sonuna kadar bana yetecek kadar pyrex kabim oldu - artik bol bol yemek yapmam lazim..

Saka maka, cok mutluyum!

Cuma, Kasım 5

Yeni IPOD Nano Touch

Sonunda geldi! Çok mutluyum.. Yeni playlistler hazırladım kendime, itunes listelerimi update ettim.. Kendisiyle ufak çaplı bir aşk yaşıyorum...

Perşembe, Kasım 4

quantum

"quantum beklemediğimiz şeylerin başımıza gelmesi" diye yazmış biri google'a ve benim bloguma gelmiş. Gerçekten de beklemediği bir şey ile karşılaştığına eminim :)

çerçeve macerası - ya da küçük esnaf nasıl kendi kendini öldürüyor...

' gün önce bizim burda bir çerçeveciye bir suluboya resim bırakmıştım, taşınırken camını kırdığım için camın değişmesi gerekiyordu. Çerçeveyi seçtik, yarın gelip alın dediler. Ben de mutlu bir halde çıktım ordan. Minik bir çerçeveci para kazanıyor, o büyük yapı marketlerde yaptırmadığım iyi oldu diye.

Neyse, dün akşam bir gittim ki resmim yok. Arandılar, tarandılar sonunda ya biz sizin resmi başkasına vermişiz dediler. Nasıl yani diyince ben, insanlık hali hata olmuş dediler. O kişinin telefonu da yokmuş onlarda..

Ben burayı dağıtırım dedim. Neyseki yanlışlıkla benim resmimi alan kadın bunları arayıp sormuşmuş resmini almaya gelmeden önce, telefon hafızasından ulaştılar kadının numarasına.. O akşam getiremeyeceğini, yarın sabah bırakabileceğini söyledi..

Daha önce hiç başımıza gelmedi, inanın bir daha da gelmez dediler - ben de evet doğru gelmeyecek çünkü ben bir daha asla size gelmeyeceğim dedim.

Bu sabah 10:00 gibi resmim elime ulaştı - yeni çerçevesiyle.. 4 çerçeve daha yaptırmam gerekiyor - ve maalesef ben o büyük yapı marketlerden birine gidip onlarda yaptırıcam...

Pazartesi, Kasım 1

büyük değişiklikler..

beklemediği anda beklemediği şeyler başına gelebiliyor insanın.. Mesela hiç olmayacak galiba diye umutsuzluğa kapılmışken artık kendi evimde yaşıyorum ben Melosh ile. Sonra işte gelişmeler var, güzel gelişmeler..

Yüzüm gülüyor. Şükrediyorum.

Salı, Ekim 26

skunk anansie - weak

Şarkının bir yerinde söyle diyor:
With this tainted soul,
In this weak young heart
Am I too much for you?


1996da dinliyorduk bu şarkıyı. 1998 miydi acaba? Her neyse..
Sözleri hala güzel, hala anlamlı..

Pazartesi, Ekim 25

Tek başına kalmak üzerine..

The search for contentment is, therefore, not merely a self-preserving and self-benefiting act, but also a generous gift to the world. Clearing out all your misery gets you out of the way. You cease being an obstacle, not only to yourself but to anyone else. Only then are you free to serve and enjoy other people.
Eat, Pray, Love by Elizabeth Gilbert. Highlighted by 1103 Kindle users

bu cümle çok dokundu bana. Bazen gerçekten yalnız kalmak, yalnızca kendin olmak çok gerekli oluyor.. Yapabilmek zor ama çok da gerekli.

Daha fazla altı çizilmiş kitap cümlesi görmek isterseniz: http://kindle.amazon.com/popular_highlights

Garip emailler...

Ofiste bazen çok enteresan telefon ve emailllerle günüm şenleniyor.. Pakistan'dan çocuk evlat edinmek isteyenler, çocuğunun ödevini telefondan yapmaya çalışan tembel anneler, falanlar filanlar..

bu da geçen hafta pazartesimi şenlendiren bir email. O kadar çok kişiye gönderilmiş ki özel yazışma statüsünden çıkmış.. O yüzden burda paylaşıyorum, sizin de gününüz şenlensin diye....

Ben T.C. devletimiz sınırlarında yaşayan bir dünya insanı olarak;Gerek Basın gerekse görsel yayınlarda çıkan ve Birleşmiş milletler örgütümüzün yakın zaman içerisinde dünyamızın evrendeki yıldızlardan kaynaklanan dönencelerinin dönüm ivmesinden dolayı meydana gelecek olan yeni bir 3 bin yıllık dünya yaşam uygarlığı doğrultusunda muhtemel gelmesi beklenen ve şuan için dünya insanlarının inanc sisteminin farklılığından kaynaklanan ve kimisine göre Uzaylı kimisine göre ise ruhani varlıkların dünyamızı 24 saatliğine, yıldızların dünyamız üzerindeki dönümü tamamlandığında o varlıklarla ilğili ilk mesajlaşmayı yapacak insanda Birleşmiş milletler örgütü olarak hangi tür özelliklerin arandığını şahsım olarak bu konu ile ilğilenen bir insan olarak yeterli derecede bilğiye sahip olmak amacı ile yazmaktayım.Ki bu özelliklerin kişinin Fizik kuralları bakımınsdan tanınmış birimi olması gayesinde iseniz sözüm yok ancak Tanrı veya ilk oluşum elementi atomu adı verilen ve son olarak Cern projesi kapsamında evrenin ilk oluşum sırlarına kavuşmak amacı ile yapılan çalışmalarda bu oluşumun aslında dünya üzerinde büyük patlamadan kaynaklanan en küçük atomun dünya da Bütün yapının tüm özelliklerini taşıdığı olgusu bu gün için metafizikçi oıluşumlar içerisinde kuantum fiziginde de bahsedilen çekirdek yapının bulunduğu insanın ancak bu çekirdeğin dünyaya siptürel açıdan görecelik yasası içerisinde bakması ve özellikle sevgi hoşgörü,iyiniyet,yardımseverlik, özellikle aşk gibi duyguları barındırması ilkesi esası dogrultusunda olaylarla baglantı kurmak şekline çalışmalarınız varmı...Teşekkürler iyi çalışmalar...

Haftasonundan

Bu haftasonu Amasra'ya gittik ailece.. Hava şansımıza çok güzeldi, sanki nisan ayında gitmişiz gibi oldu. Uyudum, kitap okudum, sudoku çözdüm, bolca balık, amasra salatası ve karadeniz pidesi yedik, yürüyüşler yaptık, alışveriş yaptık pazardan ve küçücük çarşıdan.. Evimiz ıvır zıvır saçma sapan şeylerle doldu. Bazılarını bugün ofistekilere hediye ettim :)

Meloş da geldi bizle bu haftasonu. O bile çok mutluydu, evin içinde koşturup durdu, uzun uzun denize baktı ne olduğunu anlamaya çalışırcasına. Acayip iştahı açıldığından sürekli yemek yedi. Ne gelirken, ne giderken arabadan gıkını çıkarmadı..

Şimdi ise yine gri bir ankara sabahında ofiste masamın başında bulunmaktayım.. Bu haftanın en büyük tesellisi yalnızca 4 gün sürecek olması!

Cuma, Ekim 22

dün geceki partimiz...

Dün gece, aslında 24 Ekim kutlanacak olan, BM'nin 65. doğum gününü kutladık.. Baya kalabalık bir partiydi. Ama ister BM günü olsun, ister başka bir şey, bizim insanlar biraraya geldiğinde gecenin sonunda hep bir ankara havası, hep bir halay!

Yenilikçi bir parti/düğün yaklaşımı istiyorum...

Perşembe, Ekim 21

bunu bize yapma Fatih Terim!


Ben Galatasarylı değilim. Takım da tutmuyorum. Hatta milli maç ya da büyük bir derbi olmadıkça ve kalabalık bir grupla izlemeyeceksem maç izlemek aklıma bile gelmez..

Ama Fatih Terim! Kendisine ayrı bir hayranlığım vardır. O yüz ifadeleri, o hal ve tavırlar, o mimikler, o asabiyet.. Maçı değil de Fatih Hocayı izlemek çok ayrı bir keyiftir.. Bizi bu zevkten mahrum ettiği için üzgünüm.

Fatih Terim Galatasarayın teknik direktörü olsun, hiçbir Galatasaray maçını kaçırmicam söz!!!

Çarşamba, Ekim 20

patates çorbası...

Bu yazıyı komik, yaratıcı, tezcanlı ve bizi sürekli şaşırtmaya devam eden sevgili anneme ithaf ediyorum :)

Dün akşam yemekte annem bir çorba getirdi önümüze. Daha önce bizim evde hiç görmediğim kıvamda - sulu - ve krem rengi gibi bir çorba.. Su gibi, tane falan da yok içinde.. Bilin bakalım bu ne çorbası, dedi. Babam, anneannem ve ben birbirimize baktık. Çorbanın tadına baktık. Hiçbir şeye benzetemedik.. Biraz yağ tadı olan bir su gibi bişeydi :) (annecim kızma!) Sonunda ben dayanamadım, devamını içmeyeceğimden emin olduktan sonra sordum, anne bu ne çorbası? Annem de patates, dedi. Ben de sonunda bu ızdıraba daha fazla dayanamadıp, patates çorbası mı, anne biz fakir miyiz?, diye isyan ettim...

Patates çorbası bana hep Amy Tan kitaplarını hatırlatır. Amerikaya göçen fakir Çinli göçmenler patatesin kabuğunu zar gibi soyar, ondan çorba yapar, doğru düzgün yağları bile yoktur içine koyacak. Tek yemekleri o olur gün boyunca.. Bir an kendimizi o contexte koydum. Hepimiz gülme krizine girdik benim bu isyanım üstüne.. Bir daha patates çorbası pişmez artık herhalde bizim evde!

Gerçi annemin bu enteresan yemekleri bizi hep şaşırtmıştır. Hatırlıyorum, yıllar önce bir pasta yapmıştı. Biz pastayı kestaneli pasta diye yedik. Pasta harika olmuş.. Tam böyle 2. dilimlerimizi alacakken bilin bakalım bu pasta neli diye sordu. E kestaneli dedik bir ağızdan, o kadar güçlü bir kestane tadı geliyordu ki.. Kestane şekerinden pasta yapmış olmalıydı annem. Bu sefer de gülme krizine giren annem oldu. Bu pasta kurufasulyeli, diyiverdi bize.. Hepimiz donduk kaldık. Bir daha da o kurufasulyeli pastadan yiyemedik...

Anne ya, ondan bir daha mı yapsan acaba? Hem belki bu sefer ben de yardım eder, tarifini yeni yemek defterime yazarım!

Salı, Ekim 19

on romantic love

beklemek...

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama, biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme. Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı. Sorun yok, sadece bekle.

Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır, rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur!

Neyzen Teyfik

Sonbaharın ilk sarı yaprakları beni selamladı işe gitmek için arabaya inerken. Normalde sevmem ben sonbaharı, ama o yapraklarda cidden bir sevimlililik vardı!

Pazartesi, Ekim 18

bir hediye!

Bu içimin karanlık ve kasvetli olduğu günde bana bu güzel defteri hediye edip günüme bir güneş gibi doğan sevgili arkadaşım Ceyda'ya çok teşekkür ediyorum.. Beni hayatta kırtasiye kadar mutlu edebilen bir hediye var mıdır acaba?.. Ya da başkasını benim kadar demek daha doğru sanırım! O kadar sevdim ki yeni defterimi - kullanmaya kıyamayacağım..

Yemek defterim Brüksel'de kaldığından dolayı bu yeni yemek defteri olabilir belki ama!

Atom bombası sergisi'nden izlenimler..

Atom bombası sergisi çok etkileyiciydi. Bomba sonrası insanların nasıl etkilendiğinin fotoğraflarına bakarken kalbinizin kırılmaması imkansız. Bomba atıldığında çocuk olan, 19 yaşında bir hemşire olan kişiler hatıralarını anlattılar. En çok etkileyen de ne olduğunu bile anlayamamış olmalarıydı..

Fotoğraflar da çok etkiledi bizi. annem bazı fotoğraflara bakamadı bile.. Bir de objeler vardı sergide. Patlamanın etkisi ile yamulan, eğilip bükülen tabaklar, cam şişeler.. Bu saat de o objelerden biriydi - atom bombası atıldığı zaman durmuş. Ve öyle kalmış... Bir ülkeye iki atom bombası atmanın soykırım sayılmadığı bir dünyayı anlamak zor! Ya da bende var bir salaklık!

Bir de origami bölümü vardı. Gidip origami kuşlar yapmayı öğrendik. Hatta ben ilk seferde onlar gösterdikten sonra ikinci kuşu kendim yaptım.. Japonlar ne zevkli, ne ince insanlar diye düşünüp birkez daha hayran oldum o insanlara. O kadar ice zevkli, o kadar sabırlı ve detaycılar ki - bir şeyin güzel gözükmesine onlar kadar önem veren bir millet daha var mıdır acaba?..

O kağıtların üzerindeki desenler, renkler.. Katlamaya verdikleri önem! Benim kuşlar mükemmel olmadılar tabi, doğru düzgün katlayamadım - ama yine de ben yaptım diye çok hoşuma gittiler.. eve gidip birini Melosh'a verdim.. O kağıt kuşu resmen uçurdu.. Bayıldı onla oynamaya!

Origami olmasa ordan depresyona girmiş bir halde çıkardık herhalde.. Çıktığımızda hava çok kötüydü. Ama biz inat ettik ve bir de üstüne Kızılay'a gittik işlerimizi halletmek için.. Orda da doluya yakalandık. Mavi jeans magazasına sığındık, orda da elektrikler kesildi ve karanlıkta kaldık.. Neyseki bizdeki inat yağmura yenilmedi.. İkimiz de birer bot aldık, işleri halletmeye devam ettik..

Cuma, Ekim 15

Atom bombası sergisi

Atom bombası ne büyük bir facia! Etkileri geçmiş olsa da, dünya üzerinde böyle bir zalimlik yapılmış olması unutulabilecek bir şey değil.

Japonya Hükümeti tarafından düzenlenen Atom Bombası Sergisi, 16 Ekim 2010 tarihinde Saat 14:00’te CerModern’de gerçekleştirilecek açılış töreni ile Ankaralılarla buluşuyor. Sergi, 17 Ekim -7 Kasım 2010 tarihleri arasında Ankara CerModern’de gezilebilecek.

Sergi kapsamında, Atom Bombası Panoları, Faciadan Günümüze Kalan Eşyalar, Atom Bombası Tanıklarının Görüntüleri incelenebilecek, ayrıca Barış Mesajları Köşesi ve Origami Köşesi ile de katılımcılar sergiye dahil olabilecekler.

Ben de gideceğim. Siz de gidin, gezin...

kediler ve rüyalar...

Bugünkü Hürriyet Gazetesi'nin Cuma Eki'nden - Kedilerle ilgili... Bu son zamanlarda kediler ile ilgili haberler çok içimi acıtıyor; ama bu haber içimi ısıttı..

"Kediyle ev birbirinden ayrılmayan unsurlardır. Bir evin ev olması için içinde kedi olması gerekir. Ayrıca kediler çok seçicidir; önüne hem noylonlu hem pamuklu kumaş koyun, pamukluyu tercih eder, gidip ona oturur."

Bir de dün gece yine enteresan bir rüya gördüm. İkizlere hamileyim rüyamda. Elimde bir ultrason, bu kafa, bu da kafa, diyip insanlara gösterip duruyordum... Ofiste patronum bunun çok iyi bir haber alacağım anlamına geldiğini söyledi..

Hayırdır inşallah diyerek bu çalışma haftasınının son günü olan cuma gününün huzuruna kendimi bırakıyorum... Hadi cumartesi hadi - çok az kaldı!

Çarşamba, Ekim 13

yeni!

sanırım bir sonraki işimde director of change management olmak istiyorum!

Sabaha karşı bir rüya gördüm, hemen uyanmadan önceydi sanki.. Böyle enteresan bir yerdeyim - akıl hastanesi gibi, ama fizaiksel özürlülüğü olan kişiler de var orda. Biriyle görüşmeye gidiyorum, ama asansör ile yanlış kata çıkıyorum. Hastaların kaldığı katta buluyorum kendimi.. Tam asansörden çıkıyorum ki, eyvah diyorum - yanlış bir yere geldim ben. etrafta hemşire kılıklı kadınlar, telli cam kapılar falan..

Tam o sırada bir kapı açılıyor ve bir hemşire tekerlekli sandalye ile bir hasta ile gelmeye başlıyor benim yönüme doğru. Ay beni görmesinler diye bir korku doğuor içime. Arkada dar bir koridor var, oraya saklanayım diyorum. ama o incecik dar koridora bir giriyorum ki - karşımda yine cam bir kapı - iöerde çeşitli özürleri olan hastalar..
Ay eyvah deyip geri o orta yere cıkıyorum. Nedense içimde beni görmesinler diye bir kaygı var. O sırada o ilk başta kendisinden kaçtığım tekerlekli sandalyedeki kız ile gelen hemşire ile yanyana geliyoruz. Kız başını hafifçe kaldırıp bana elini uzatiyor. Dokunmak ister gibi. Hemşire ise başını bile kaldırmadan hızla kapıyı açıp uzaklaşmaya çalışıyor. Ben de elimi kaldırıyorum, kıza doğru, selamlamak ister gibi.. Kız, bye, diyor bana. Bozuk bir dille, konuşmaya alışık olmayan bir ses ile.

Sonra tam bunu düşünürken doktor geliyor yanıma. Sinirli, tedirgin. Sana dokundu mu, diye soruyor. Hayır, diyorum. Tamam, diyor. Uyanıyorum...

Düşünüyorum da. bir yandan değişiklik istiyorum, değişikliğe açım çok.. Ama bir yandan da ürkütüyor beni bu - neyle karşılaşacağımı bilmeme hissi...

Salı, Ekim 12

erken cocukluk gelisimi

Çok önemli. Cok önemli oldugunu biliyordum da, bugun katildigim konferansta cok daha iyi anladim... Sevkate dayalı bireysel bir iliski - ebeveynleri tarafindan, beynin toksik stresten korunmasi ve dogru beslenme bu beyinsel gelisimin en onemli parcalari..

Ve bunlar o kadar onemli ki bunlar olmadiginda beyin gelisiminde buyuk eksiklikler olusuyor (muş)... Pat scanlerle gösterdiler bunu bize. Bu çok ağır geldi bana.. Ebeveyn ilişkisinden yoksun kalan çocuklar için içim sızladı. Ne kadar şanslıyım, bir kere daha şükrettim böyle bir aileye doğduğum için.

Anneler, babalar cocuklarinizla ilgilenin, onlarla konusun...

Pazartesi, Ekim 11

hasta olmamaya çalışmak, var gücümle!

Bu haftasonu adam gibi dinleneme kaynaklı bir iyileşememe sendromu yaşıyorum şu anda.. İş de öyle yoğun ki... İlaçlar, vitaminler, meyveler... Her şey iyileşmek için. Hadi bünye, baş et şu uyuz virüsle de beni elaleme rezil etme :)

Pazar, Ekim 10

haftasonu sabahlari

haftasonlari saat 11lere, 12lere kadar uyumak gibi bir hayalim var.. Dun 11de uyandim mesela, ama 5 yildir falan ilk defa olan bir seydi. Hatta dun gittigim pilates studyosundan aradilar sabah dersine geliyor musunuz diye?.. Telefonda ne dedigimi bile hatirlamiyorum..

Ama bu sabah 9da uyanigim yine.. Kendimi tebrik ediyorum!

Perşembe, Ekim 7

unutulup gitmesin diye..

van i dusunuyordum da yatmadan once, aklima geliverdi.. Van dan donerken ucakta arkamda oturan kadin cama fis diye bir sey sikti ve silmeye basladi.. Yaninda camsil tasimadigini umuyorum, kolonyadir o diyorum, ama kookusu camsil kokusuydu... Yaninda oturan ve eminim en az benim kadar saskin olanlara da ay buralar cok pisti, ben cok titizimdir biliyo musunuz, diyiverdi... Hey yarabbim...

1000 yılın en soğuk kışı

Dün ne güzel dinç ve sağlıklı hissediyordum kendimi; ama bu sabah fena bir boğaz ağrısıyla uyandım. Havanın sevimsiz olduğunu da Meloş'un iyice örtülerin altına girip bana sokulmasından anladım. Resmen yataktan kaldırmadı beni. Bir perdeleri açtım ki - dışarsı gri, yağmurlu.. Bu depresif havaları seven ben için bile biraz fazla. Botları çıkarma zamanıdır arkadaşlar.

Bir de dün gazetelerde yazan 1000 yılın en soğuk kışı olacak yazısını hatırladıkça içim üşüyor.Acaba gerçekten öyle mi olacak?

*Resim: travel.­nytimes.­com/­2008/­02/­17/­travel/­17cold.­html

Çarşamba, Ekim 6

dinlenmek

Geçen hafta perşembe akşamından beri her akşam iş için dışarlardaydım. Pazar günü de tatil yapamayınca yorgunluğum hat safhadaydı. Bu sabah alarm kurmadım. 9:30 gibi kendiliğimden uyandım ve 10:30da işe geldim..

Ahhhh, ne kadar dinlenmiş hisettiğime kimse inanamaz!

Salı, Ekim 5

gözlerim şu anda böyle bakıyor

Geçen hafta çok yoğun bir haftaydı, pazar ve pazartesi günü Van'daydım. Haftasonu doğrudüzgün dinlenemedim. Dün döndük, akşam babamın emeklilik kutlamasına katıldım. Bu sabah 8:10'da işteydim. Birazdan çıkıp alman Ulusal Günü davetine gidicem. Yorgunluk had safhada.. Gözlerim böyle bakıyor!

*Bu arada, resmin telif hakkını ihlal etmiyim. Bu resmi Odeon Güzel Sanatlar Merkezi'nin açılışında gördüm. Yalın adlı küçük bir çocuk tarafından yapıldığına inanmak güç. Satsalar alacaktım!

Van'dan kareler

Van çok güzel bir yer. Gölün etrafı yeşil, ama onun dışında genel olarak kurak. Sokaklarda genelde erkeklerboş boş dolanıyor ve yabancı olduğunu hissettikleri kadınları gözleri ile epey rahatsız edebiliyorlar. Oralı kadınların böyle bir sıkıntısı olduğunu hiç sanmıyorum.

Van kahvaltısı edemedik. Zaten kahvaltı sevmeyen benim için çok da büyük bir kayıp değildi bu.. Otlu peynir denedik, ama salamura peynirmiş - o yüzden hemen ağzıma attığım küçük parçayı geri çıkardım. Çıkardığımda ağzımdaki tadı ancak şöyle tarif edebilirim: bir koyun yalamış gibiydim! Benim farklı kültürlere karşı hassas olmadığımı düşündürebilir bu laf, ama o peynirden siz de ufacık bir parça tatmış olsaydınız kimbilir siz neler derdiniz merak ediyorum :)

Gölün rengi harika. Çeşme'de gibi hissettim kendimi - ama sadece gölün rengi açısından - yanlış anlaşılma olmasın.. İnsanlar çok fakir.. Çok. İnsanın içi parçalanıyor. Ama bunun yanında aileler çocuklarını anaokuluna göndermeye çok hevesli.. Bu da iyi bir şey.

Çok az kalabildik Van'da. akdamar Adası'nı göremedik. O çok içimde kaldı. Sırf orayı görmek için bir daha gidilebilir.. Baharda gitmek güzel olabilir.. Ama o zaman da çok arı olabilir belki. Etrafta o kadar çok arı vardı ki.. Bal aldım Van'dan. Hakiki süzme bal dediler, bakalım görücez...

Cumartesi, Ekim 2

meclis acilis kokteyli


dun aksam tbmm nin acilis kokteyline davetliydik. Asiri kalabalikti, erdogan, gul, kilicdaroglu, Hasim kilic, yok baskani... Ve tabi korumalari... Resimlerini cekemedim , ama hic bu kadar kalabalik bir odada bulunmadigim kesin!

Cuma, Ekim 1

folyo kaplama ve mat siyah

Etrafta dolanan mat siyah arabaları fark ettiniz mi? Benim oturduğum cadde üzerinde sırf bu işi yapan bir dükkan açıldı ve içeride her gün yeni bir arabanın maviden, beyazda, mat siyaha döndüğünü canlı canlı izleyebiliyorsunuz..

Bugün ofisten bir arkadaşım bana bir link yollamış.

Megersem o bir boya degil, folyo kaplamaymış! Hem de gayet uygun bir fiyata yapılıyor. Ben de mi yaptırsam acaba?...