Salı, Ekim 26

skunk anansie - weak

Şarkının bir yerinde söyle diyor:
With this tainted soul,
In this weak young heart
Am I too much for you?


1996da dinliyorduk bu şarkıyı. 1998 miydi acaba? Her neyse..
Sözleri hala güzel, hala anlamlı..

Pazartesi, Ekim 25

Tek başına kalmak üzerine..

The search for contentment is, therefore, not merely a self-preserving and self-benefiting act, but also a generous gift to the world. Clearing out all your misery gets you out of the way. You cease being an obstacle, not only to yourself but to anyone else. Only then are you free to serve and enjoy other people.
Eat, Pray, Love by Elizabeth Gilbert. Highlighted by 1103 Kindle users

bu cümle çok dokundu bana. Bazen gerçekten yalnız kalmak, yalnızca kendin olmak çok gerekli oluyor.. Yapabilmek zor ama çok da gerekli.

Daha fazla altı çizilmiş kitap cümlesi görmek isterseniz: http://kindle.amazon.com/popular_highlights

Garip emailler...

Ofiste bazen çok enteresan telefon ve emailllerle günüm şenleniyor.. Pakistan'dan çocuk evlat edinmek isteyenler, çocuğunun ödevini telefondan yapmaya çalışan tembel anneler, falanlar filanlar..

bu da geçen hafta pazartesimi şenlendiren bir email. O kadar çok kişiye gönderilmiş ki özel yazışma statüsünden çıkmış.. O yüzden burda paylaşıyorum, sizin de gününüz şenlensin diye....

Ben T.C. devletimiz sınırlarında yaşayan bir dünya insanı olarak;Gerek Basın gerekse görsel yayınlarda çıkan ve Birleşmiş milletler örgütümüzün yakın zaman içerisinde dünyamızın evrendeki yıldızlardan kaynaklanan dönencelerinin dönüm ivmesinden dolayı meydana gelecek olan yeni bir 3 bin yıllık dünya yaşam uygarlığı doğrultusunda muhtemel gelmesi beklenen ve şuan için dünya insanlarının inanc sisteminin farklılığından kaynaklanan ve kimisine göre Uzaylı kimisine göre ise ruhani varlıkların dünyamızı 24 saatliğine, yıldızların dünyamız üzerindeki dönümü tamamlandığında o varlıklarla ilğili ilk mesajlaşmayı yapacak insanda Birleşmiş milletler örgütü olarak hangi tür özelliklerin arandığını şahsım olarak bu konu ile ilğilenen bir insan olarak yeterli derecede bilğiye sahip olmak amacı ile yazmaktayım.Ki bu özelliklerin kişinin Fizik kuralları bakımınsdan tanınmış birimi olması gayesinde iseniz sözüm yok ancak Tanrı veya ilk oluşum elementi atomu adı verilen ve son olarak Cern projesi kapsamında evrenin ilk oluşum sırlarına kavuşmak amacı ile yapılan çalışmalarda bu oluşumun aslında dünya üzerinde büyük patlamadan kaynaklanan en küçük atomun dünya da Bütün yapının tüm özelliklerini taşıdığı olgusu bu gün için metafizikçi oıluşumlar içerisinde kuantum fiziginde de bahsedilen çekirdek yapının bulunduğu insanın ancak bu çekirdeğin dünyaya siptürel açıdan görecelik yasası içerisinde bakması ve özellikle sevgi hoşgörü,iyiniyet,yardımseverlik, özellikle aşk gibi duyguları barındırması ilkesi esası dogrultusunda olaylarla baglantı kurmak şekline çalışmalarınız varmı...Teşekkürler iyi çalışmalar...

Haftasonundan

Bu haftasonu Amasra'ya gittik ailece.. Hava şansımıza çok güzeldi, sanki nisan ayında gitmişiz gibi oldu. Uyudum, kitap okudum, sudoku çözdüm, bolca balık, amasra salatası ve karadeniz pidesi yedik, yürüyüşler yaptık, alışveriş yaptık pazardan ve küçücük çarşıdan.. Evimiz ıvır zıvır saçma sapan şeylerle doldu. Bazılarını bugün ofistekilere hediye ettim :)

Meloş da geldi bizle bu haftasonu. O bile çok mutluydu, evin içinde koşturup durdu, uzun uzun denize baktı ne olduğunu anlamaya çalışırcasına. Acayip iştahı açıldığından sürekli yemek yedi. Ne gelirken, ne giderken arabadan gıkını çıkarmadı..

Şimdi ise yine gri bir ankara sabahında ofiste masamın başında bulunmaktayım.. Bu haftanın en büyük tesellisi yalnızca 4 gün sürecek olması!

Cuma, Ekim 22

dün geceki partimiz...

Dün gece, aslında 24 Ekim kutlanacak olan, BM'nin 65. doğum gününü kutladık.. Baya kalabalık bir partiydi. Ama ister BM günü olsun, ister başka bir şey, bizim insanlar biraraya geldiğinde gecenin sonunda hep bir ankara havası, hep bir halay!

Yenilikçi bir parti/düğün yaklaşımı istiyorum...

Perşembe, Ekim 21

bunu bize yapma Fatih Terim!


Ben Galatasarylı değilim. Takım da tutmuyorum. Hatta milli maç ya da büyük bir derbi olmadıkça ve kalabalık bir grupla izlemeyeceksem maç izlemek aklıma bile gelmez..

Ama Fatih Terim! Kendisine ayrı bir hayranlığım vardır. O yüz ifadeleri, o hal ve tavırlar, o mimikler, o asabiyet.. Maçı değil de Fatih Hocayı izlemek çok ayrı bir keyiftir.. Bizi bu zevkten mahrum ettiği için üzgünüm.

Fatih Terim Galatasarayın teknik direktörü olsun, hiçbir Galatasaray maçını kaçırmicam söz!!!

Çarşamba, Ekim 20

patates çorbası...

Bu yazıyı komik, yaratıcı, tezcanlı ve bizi sürekli şaşırtmaya devam eden sevgili anneme ithaf ediyorum :)

Dün akşam yemekte annem bir çorba getirdi önümüze. Daha önce bizim evde hiç görmediğim kıvamda - sulu - ve krem rengi gibi bir çorba.. Su gibi, tane falan da yok içinde.. Bilin bakalım bu ne çorbası, dedi. Babam, anneannem ve ben birbirimize baktık. Çorbanın tadına baktık. Hiçbir şeye benzetemedik.. Biraz yağ tadı olan bir su gibi bişeydi :) (annecim kızma!) Sonunda ben dayanamadım, devamını içmeyeceğimden emin olduktan sonra sordum, anne bu ne çorbası? Annem de patates, dedi. Ben de sonunda bu ızdıraba daha fazla dayanamadıp, patates çorbası mı, anne biz fakir miyiz?, diye isyan ettim...

Patates çorbası bana hep Amy Tan kitaplarını hatırlatır. Amerikaya göçen fakir Çinli göçmenler patatesin kabuğunu zar gibi soyar, ondan çorba yapar, doğru düzgün yağları bile yoktur içine koyacak. Tek yemekleri o olur gün boyunca.. Bir an kendimizi o contexte koydum. Hepimiz gülme krizine girdik benim bu isyanım üstüne.. Bir daha patates çorbası pişmez artık herhalde bizim evde!

Gerçi annemin bu enteresan yemekleri bizi hep şaşırtmıştır. Hatırlıyorum, yıllar önce bir pasta yapmıştı. Biz pastayı kestaneli pasta diye yedik. Pasta harika olmuş.. Tam böyle 2. dilimlerimizi alacakken bilin bakalım bu pasta neli diye sordu. E kestaneli dedik bir ağızdan, o kadar güçlü bir kestane tadı geliyordu ki.. Kestane şekerinden pasta yapmış olmalıydı annem. Bu sefer de gülme krizine giren annem oldu. Bu pasta kurufasulyeli, diyiverdi bize.. Hepimiz donduk kaldık. Bir daha da o kurufasulyeli pastadan yiyemedik...

Anne ya, ondan bir daha mı yapsan acaba? Hem belki bu sefer ben de yardım eder, tarifini yeni yemek defterime yazarım!

Salı, Ekim 19

on romantic love

beklemek...

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama, biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme. Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı. Sorun yok, sadece bekle.

Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır, rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur!

Neyzen Teyfik

Sonbaharın ilk sarı yaprakları beni selamladı işe gitmek için arabaya inerken. Normalde sevmem ben sonbaharı, ama o yapraklarda cidden bir sevimlililik vardı!

Pazartesi, Ekim 18

bir hediye!

Bu içimin karanlık ve kasvetli olduğu günde bana bu güzel defteri hediye edip günüme bir güneş gibi doğan sevgili arkadaşım Ceyda'ya çok teşekkür ediyorum.. Beni hayatta kırtasiye kadar mutlu edebilen bir hediye var mıdır acaba?.. Ya da başkasını benim kadar demek daha doğru sanırım! O kadar sevdim ki yeni defterimi - kullanmaya kıyamayacağım..

Yemek defterim Brüksel'de kaldığından dolayı bu yeni yemek defteri olabilir belki ama!

Atom bombası sergisi'nden izlenimler..

Atom bombası sergisi çok etkileyiciydi. Bomba sonrası insanların nasıl etkilendiğinin fotoğraflarına bakarken kalbinizin kırılmaması imkansız. Bomba atıldığında çocuk olan, 19 yaşında bir hemşire olan kişiler hatıralarını anlattılar. En çok etkileyen de ne olduğunu bile anlayamamış olmalarıydı..

Fotoğraflar da çok etkiledi bizi. annem bazı fotoğraflara bakamadı bile.. Bir de objeler vardı sergide. Patlamanın etkisi ile yamulan, eğilip bükülen tabaklar, cam şişeler.. Bu saat de o objelerden biriydi - atom bombası atıldığı zaman durmuş. Ve öyle kalmış... Bir ülkeye iki atom bombası atmanın soykırım sayılmadığı bir dünyayı anlamak zor! Ya da bende var bir salaklık!

Bir de origami bölümü vardı. Gidip origami kuşlar yapmayı öğrendik. Hatta ben ilk seferde onlar gösterdikten sonra ikinci kuşu kendim yaptım.. Japonlar ne zevkli, ne ince insanlar diye düşünüp birkez daha hayran oldum o insanlara. O kadar ice zevkli, o kadar sabırlı ve detaycılar ki - bir şeyin güzel gözükmesine onlar kadar önem veren bir millet daha var mıdır acaba?..

O kağıtların üzerindeki desenler, renkler.. Katlamaya verdikleri önem! Benim kuşlar mükemmel olmadılar tabi, doğru düzgün katlayamadım - ama yine de ben yaptım diye çok hoşuma gittiler.. eve gidip birini Melosh'a verdim.. O kağıt kuşu resmen uçurdu.. Bayıldı onla oynamaya!

Origami olmasa ordan depresyona girmiş bir halde çıkardık herhalde.. Çıktığımızda hava çok kötüydü. Ama biz inat ettik ve bir de üstüne Kızılay'a gittik işlerimizi halletmek için.. Orda da doluya yakalandık. Mavi jeans magazasına sığındık, orda da elektrikler kesildi ve karanlıkta kaldık.. Neyseki bizdeki inat yağmura yenilmedi.. İkimiz de birer bot aldık, işleri halletmeye devam ettik..

Cuma, Ekim 15

Atom bombası sergisi

Atom bombası ne büyük bir facia! Etkileri geçmiş olsa da, dünya üzerinde böyle bir zalimlik yapılmış olması unutulabilecek bir şey değil.

Japonya Hükümeti tarafından düzenlenen Atom Bombası Sergisi, 16 Ekim 2010 tarihinde Saat 14:00’te CerModern’de gerçekleştirilecek açılış töreni ile Ankaralılarla buluşuyor. Sergi, 17 Ekim -7 Kasım 2010 tarihleri arasında Ankara CerModern’de gezilebilecek.

Sergi kapsamında, Atom Bombası Panoları, Faciadan Günümüze Kalan Eşyalar, Atom Bombası Tanıklarının Görüntüleri incelenebilecek, ayrıca Barış Mesajları Köşesi ve Origami Köşesi ile de katılımcılar sergiye dahil olabilecekler.

Ben de gideceğim. Siz de gidin, gezin...

kediler ve rüyalar...

Bugünkü Hürriyet Gazetesi'nin Cuma Eki'nden - Kedilerle ilgili... Bu son zamanlarda kediler ile ilgili haberler çok içimi acıtıyor; ama bu haber içimi ısıttı..

"Kediyle ev birbirinden ayrılmayan unsurlardır. Bir evin ev olması için içinde kedi olması gerekir. Ayrıca kediler çok seçicidir; önüne hem noylonlu hem pamuklu kumaş koyun, pamukluyu tercih eder, gidip ona oturur."

Bir de dün gece yine enteresan bir rüya gördüm. İkizlere hamileyim rüyamda. Elimde bir ultrason, bu kafa, bu da kafa, diyip insanlara gösterip duruyordum... Ofiste patronum bunun çok iyi bir haber alacağım anlamına geldiğini söyledi..

Hayırdır inşallah diyerek bu çalışma haftasınının son günü olan cuma gününün huzuruna kendimi bırakıyorum... Hadi cumartesi hadi - çok az kaldı!

Çarşamba, Ekim 13

yeni!

sanırım bir sonraki işimde director of change management olmak istiyorum!

Sabaha karşı bir rüya gördüm, hemen uyanmadan önceydi sanki.. Böyle enteresan bir yerdeyim - akıl hastanesi gibi, ama fizaiksel özürlülüğü olan kişiler de var orda. Biriyle görüşmeye gidiyorum, ama asansör ile yanlış kata çıkıyorum. Hastaların kaldığı katta buluyorum kendimi.. Tam asansörden çıkıyorum ki, eyvah diyorum - yanlış bir yere geldim ben. etrafta hemşire kılıklı kadınlar, telli cam kapılar falan..

Tam o sırada bir kapı açılıyor ve bir hemşire tekerlekli sandalye ile bir hasta ile gelmeye başlıyor benim yönüme doğru. Ay beni görmesinler diye bir korku doğuor içime. Arkada dar bir koridor var, oraya saklanayım diyorum. ama o incecik dar koridora bir giriyorum ki - karşımda yine cam bir kapı - iöerde çeşitli özürleri olan hastalar..
Ay eyvah deyip geri o orta yere cıkıyorum. Nedense içimde beni görmesinler diye bir kaygı var. O sırada o ilk başta kendisinden kaçtığım tekerlekli sandalyedeki kız ile gelen hemşire ile yanyana geliyoruz. Kız başını hafifçe kaldırıp bana elini uzatiyor. Dokunmak ister gibi. Hemşire ise başını bile kaldırmadan hızla kapıyı açıp uzaklaşmaya çalışıyor. Ben de elimi kaldırıyorum, kıza doğru, selamlamak ister gibi.. Kız, bye, diyor bana. Bozuk bir dille, konuşmaya alışık olmayan bir ses ile.

Sonra tam bunu düşünürken doktor geliyor yanıma. Sinirli, tedirgin. Sana dokundu mu, diye soruyor. Hayır, diyorum. Tamam, diyor. Uyanıyorum...

Düşünüyorum da. bir yandan değişiklik istiyorum, değişikliğe açım çok.. Ama bir yandan da ürkütüyor beni bu - neyle karşılaşacağımı bilmeme hissi...

Salı, Ekim 12

erken cocukluk gelisimi

Çok önemli. Cok önemli oldugunu biliyordum da, bugun katildigim konferansta cok daha iyi anladim... Sevkate dayalı bireysel bir iliski - ebeveynleri tarafindan, beynin toksik stresten korunmasi ve dogru beslenme bu beyinsel gelisimin en onemli parcalari..

Ve bunlar o kadar onemli ki bunlar olmadiginda beyin gelisiminde buyuk eksiklikler olusuyor (muş)... Pat scanlerle gösterdiler bunu bize. Bu çok ağır geldi bana.. Ebeveyn ilişkisinden yoksun kalan çocuklar için içim sızladı. Ne kadar şanslıyım, bir kere daha şükrettim böyle bir aileye doğduğum için.

Anneler, babalar cocuklarinizla ilgilenin, onlarla konusun...

Pazartesi, Ekim 11

hasta olmamaya çalışmak, var gücümle!

Bu haftasonu adam gibi dinleneme kaynaklı bir iyileşememe sendromu yaşıyorum şu anda.. İş de öyle yoğun ki... İlaçlar, vitaminler, meyveler... Her şey iyileşmek için. Hadi bünye, baş et şu uyuz virüsle de beni elaleme rezil etme :)

Pazar, Ekim 10

haftasonu sabahlari

haftasonlari saat 11lere, 12lere kadar uyumak gibi bir hayalim var.. Dun 11de uyandim mesela, ama 5 yildir falan ilk defa olan bir seydi. Hatta dun gittigim pilates studyosundan aradilar sabah dersine geliyor musunuz diye?.. Telefonda ne dedigimi bile hatirlamiyorum..

Ama bu sabah 9da uyanigim yine.. Kendimi tebrik ediyorum!

Perşembe, Ekim 7

unutulup gitmesin diye..

van i dusunuyordum da yatmadan once, aklima geliverdi.. Van dan donerken ucakta arkamda oturan kadin cama fis diye bir sey sikti ve silmeye basladi.. Yaninda camsil tasimadigini umuyorum, kolonyadir o diyorum, ama kookusu camsil kokusuydu... Yaninda oturan ve eminim en az benim kadar saskin olanlara da ay buralar cok pisti, ben cok titizimdir biliyo musunuz, diyiverdi... Hey yarabbim...

1000 yılın en soğuk kışı

Dün ne güzel dinç ve sağlıklı hissediyordum kendimi; ama bu sabah fena bir boğaz ağrısıyla uyandım. Havanın sevimsiz olduğunu da Meloş'un iyice örtülerin altına girip bana sokulmasından anladım. Resmen yataktan kaldırmadı beni. Bir perdeleri açtım ki - dışarsı gri, yağmurlu.. Bu depresif havaları seven ben için bile biraz fazla. Botları çıkarma zamanıdır arkadaşlar.

Bir de dün gazetelerde yazan 1000 yılın en soğuk kışı olacak yazısını hatırladıkça içim üşüyor.Acaba gerçekten öyle mi olacak?

*Resim: travel.­nytimes.­com/­2008/­02/­17/­travel/­17cold.­html

Çarşamba, Ekim 6

dinlenmek

Geçen hafta perşembe akşamından beri her akşam iş için dışarlardaydım. Pazar günü de tatil yapamayınca yorgunluğum hat safhadaydı. Bu sabah alarm kurmadım. 9:30 gibi kendiliğimden uyandım ve 10:30da işe geldim..

Ahhhh, ne kadar dinlenmiş hisettiğime kimse inanamaz!

Salı, Ekim 5

gözlerim şu anda böyle bakıyor

Geçen hafta çok yoğun bir haftaydı, pazar ve pazartesi günü Van'daydım. Haftasonu doğrudüzgün dinlenemedim. Dün döndük, akşam babamın emeklilik kutlamasına katıldım. Bu sabah 8:10'da işteydim. Birazdan çıkıp alman Ulusal Günü davetine gidicem. Yorgunluk had safhada.. Gözlerim böyle bakıyor!

*Bu arada, resmin telif hakkını ihlal etmiyim. Bu resmi Odeon Güzel Sanatlar Merkezi'nin açılışında gördüm. Yalın adlı küçük bir çocuk tarafından yapıldığına inanmak güç. Satsalar alacaktım!

Van'dan kareler

Van çok güzel bir yer. Gölün etrafı yeşil, ama onun dışında genel olarak kurak. Sokaklarda genelde erkeklerboş boş dolanıyor ve yabancı olduğunu hissettikleri kadınları gözleri ile epey rahatsız edebiliyorlar. Oralı kadınların böyle bir sıkıntısı olduğunu hiç sanmıyorum.

Van kahvaltısı edemedik. Zaten kahvaltı sevmeyen benim için çok da büyük bir kayıp değildi bu.. Otlu peynir denedik, ama salamura peynirmiş - o yüzden hemen ağzıma attığım küçük parçayı geri çıkardım. Çıkardığımda ağzımdaki tadı ancak şöyle tarif edebilirim: bir koyun yalamış gibiydim! Benim farklı kültürlere karşı hassas olmadığımı düşündürebilir bu laf, ama o peynirden siz de ufacık bir parça tatmış olsaydınız kimbilir siz neler derdiniz merak ediyorum :)

Gölün rengi harika. Çeşme'de gibi hissettim kendimi - ama sadece gölün rengi açısından - yanlış anlaşılma olmasın.. İnsanlar çok fakir.. Çok. İnsanın içi parçalanıyor. Ama bunun yanında aileler çocuklarını anaokuluna göndermeye çok hevesli.. Bu da iyi bir şey.

Çok az kalabildik Van'da. akdamar Adası'nı göremedik. O çok içimde kaldı. Sırf orayı görmek için bir daha gidilebilir.. Baharda gitmek güzel olabilir.. Ama o zaman da çok arı olabilir belki. Etrafta o kadar çok arı vardı ki.. Bal aldım Van'dan. Hakiki süzme bal dediler, bakalım görücez...

Cumartesi, Ekim 2

meclis acilis kokteyli


dun aksam tbmm nin acilis kokteyline davetliydik. Asiri kalabalikti, erdogan, gul, kilicdaroglu, Hasim kilic, yok baskani... Ve tabi korumalari... Resimlerini cekemedim , ama hic bu kadar kalabalik bir odada bulunmadigim kesin!

Cuma, Ekim 1

folyo kaplama ve mat siyah

Etrafta dolanan mat siyah arabaları fark ettiniz mi? Benim oturduğum cadde üzerinde sırf bu işi yapan bir dükkan açıldı ve içeride her gün yeni bir arabanın maviden, beyazda, mat siyaha döndüğünü canlı canlı izleyebiliyorsunuz..

Bugün ofisten bir arkadaşım bana bir link yollamış.

Megersem o bir boya degil, folyo kaplamaymış! Hem de gayet uygun bir fiyata yapılıyor. Ben de mi yaptırsam acaba?...