Salı, Şubat 11

Elveda güzel Jim Mus

Blogu kapamıyorum - Jim Mus bizim 17 yaşındaki kedimiz Cici'nin takma adıydı.. Bugün Cici öldü - o nedenle minik bir elveda yazısı bu :(

Cici ve ben yatak keyfi yaparken...

Ciciyi bulduğumuzda ben orta 2'den orta 3'e geçiyordum - sene 1997. Kuzenlerim bulmuşlardı. annem ve babamı onu eve alma konusunda ikna etmek çok zor olmuştu - ama zaten yaz gelmişti ve Cici hanım bizle Güllük'e geldi. Plan ona yazlıkta bakıp sonra da Gülük'ün yerel kedisi olarak orada bırakıp yaz sonunda Ankara'ya dönmekti. Ancak tabi ki bu gaddar plan işlemedi ve Cici geldiği gibi bizle döndü.

Oğuz ve Cici'nin enteresan ilişkisi..

Cici bizle seyahatlere geldi, pikniklere geldi, otellerde kaldı. Küçükken bayramlık elbiseler bile giydi.. Ah o Cici bizim ne çocukluklarımıza katlandı. Oyuncak silah görünce nerdeyse ellerini kaldrması bile bundandı :) Çok huysuz, biraz deli ama bir o kadar da zeki bir kediydi. Bir kedinin plan yapabildiğini, tuzak kurduğunu, öç aldığını ben Cici'de gördüm. Hain planları ile kardeşim Oğuz'u az tuzağına düşürmemiştir.. Beni de az sandalyemden etmemiştir tabi :) Her haftasonu - haftasonu olduğunu anlayıp kendini zorla dışarı çıkartırıp tasmayla gezdirtirdi.. Tasmadan kaçmanın da ustasıydı tabi ki!

Hangi kedi aile portrelerinde bu kadar yer bulabilmiştir acaba.. Baş köşede!

Düşünüyorum da - Cici bizim çocukluğumuzun bir parçasıydı. Çok iyi bir arkadaştı. İyi bir sırdaştı - çok derdime ortak olmuş, canım sıkın olduğunda çok avutmuştur beni.. Hayvanları çok severdim küçüklükten beri ama bir hayvan ile yaşamanın, onun sorumluluğunu almanın, ihtiyaçlarının olduğunu anlamanın ne demek olduğunu Cici öğretti bize. Biraz da onun sayesindedir ki ben kedileri çok iyi tanıdım ve kediler bugün beni çok severler.. Onların halinden anlamayı ban öğreten Cicidir.

Cici Bodrum seyahatlerinden birinde balkonda öğleden sonra keyfi yaparken..

Mekanın cennet olsun uzun bıyıklı Jim Mus. Güzel bir hayat yaşadın diye düşünüyoruz, umarım sen de öyle hissetmişsindir..

Ceza belki ama neyin cezası...

Acaba normal ülkelerde yaşayanlar da bizim burda yaşadığımız gibi acılar çekiyor, iç sıkıntıları yaşıyor  mu? Normal ülkeler diyorum çünkü cidden de bizim yaşadığımız yer normallik sınırlarının çok üstünde olaylar yaşatıyor bize.. Her gün. yeniden, durmadan...

Sadece siyaset dünyasını kastetmiyorum. Kadınların, çocukların, hayvanların başına gelenleri insanın ruhu kaldırmıyor bir noktadan sonra - ruhuna ağırlık çöküyor, yüzü gülmüyor..

Murathan Mungan Aşkın Cep Defteri'nde yazmış, ben de bir yere not etmişim:
"Hayat hep sizi sahip olduklarınızla cezalandırır. Kalbi fazla olanların canı daha çok yanar" (s. 99, 2012). Tabi o farklı bir anlamda yazmış bu cümleyi - ama bu cümle cuk oturuyor. Her tür acıya, her tür kalp sızısına.

Hayat bazen karşınıza öyle bir şey ile çıkıveriyor ki bir anda - nefesiniz kesiliyor, boğazınız düğümleniyor ama maalesef elden bir şey gelmiyor. Elden bir şey gelmediğini, böyle bir afallama karşısında çaresiz olduğunuzu da biliyorsunuz.

Bakıp yutkunuyorsunuz. Kalakalıyorsunuz. O kadar. 

Pazartesi, Şubat 3

Yeni dönem başlıyor

Öğrenciler kapıda sıra. İmzalar, izinler, kota artırımları derken pek acılı bir zaman onlar için.. Derslerimden iksi dolmuş da bir dersimde sadece 5 kişi var - belki iptal olur.. İptal olursa ne olur bilemiyorum. Dersin pre-requisite'i - yani önkoşulu var ve onu alamayanlar bu dersi alamıyor. Gerçi nunu anlamayıp da kapıma gelip hocam ya zaten ben D'ye oynuyorum yine de mi alamam diyen öğrenciler olmuyor değil..

D'ye oynamak - baya iddialılar yani.. Neyse, bakalım dersin kaderi ne olacak - ben de heyecanla bekliyorum!