Pazartesi, Ağustos 9

birbirimize söyleyemediğmiz onca şey - Marc Levy

Kitap önerisi yazacak kadar sabrım yok şu anda maalesef. Bunun dün bütün günü havuz başında geçirip de bugün ofise gelme fikrine hala alışamamış olmamla bir alakası olabilir. Ya da öğlen yemeğini iki arkadaşımla yedikten sonra ben ofise dönerken onların aylak bir gün geçirecek olmalarını bilmek de ruh halimi yapıcı yönde etkilemiyordur sanırım. Neyse, ofisteyim ve işten çıkmama daha 4 saat var. Sonra pilates!

Kitaba dönecek olursak, Zeyno'dan taa 1 ay önce aldığım kitaba 4 gün önce başlayabildim. Ve de kısacık bir sürede bitirdim. Başlarda yavaş başlayan kitap ortalara doğru iyice hızlanıp o ivmeyle bitiveriyor. Bir kızın babası ile yüzleşmesi - barışması konulu kitaba bir anda bittiği sanılan eski aşk el koyuyor. Okuyucu da merakla okuyor bu ortada kalmış aşk hikayesini.

Bu merakı uyandıran en büyük etkenlerden biri, konunun yanında, Levy'nin yazış tarzı. Benim Dan Brown tekniği diye adlandırdığım bir teknik kullanıyor. Bölümler atlayarak gidiyor. Yeni bir bölümde kız ile ilgili önemli bir gelişme olacakken hop en heyecanlı yerinde bölüm bitiyor, kızın en yakın arkadaşına geliyor konu. Sonra heyecanlanınca yine hop, Kızın babasına geçiyoruz. Tam ah ne olacak derken yine bitiveriyor. Bir sayfayı çevirmişsin, kızla ilgili o kaldığın heyecanlı yerden devam. O yüzden okurken hep paralelde de ne olduğunu merak ederek okuyorsun. O yüzden elden bırakması zor, çünkü tam sen hah şu belirsizlik de çözülsün gidip su içeyim derken daha da enteresan bir belirsizlık çıkıveriyor karşına. Susuzluktan ölecek hale gelene kadar okuyorsun. İşte karşınızda Dan Brown tekniği...

Neyse, amacım bu kadar uzun bir yazı yazmak değildi. Güzel bir kitaptı, hatta sonlara doğru bir yerlerde ağladım, okumanızı tavsiye ederim. Ama okursanız bunda ağlanacak ne var bee diye dalga geçmeyin, bazen saçma sapan gelebilecek şeylere ağlayabilir insan..

Bugün bitsin. Şu anda tek dileğim o...

Hiç yorum yok: